KUDUZ
Kuduzun tarihçesi
Dünyada Kuduza karşı mücadeleyi ilk olarak bundan tam bir asır önce başlatan ve başarılı olarak insanlığa en büyük hizmetlerden birisini veren kişi, Louis PASTEUR'dur. 1885 yılında kuduz bir köpek tarafından ısırılan bir çocuğun hayatını, tavşan omuriliğinden elde ettiği canlı virüs aşısı ile aşılayarak kurtarmış ve kuduz hastalığına karşı mücadeleyi kazanan ilk kişi olarak tarihe geçmiştir.
Kuduz Belirtileri
İnsanlarda başlangıç olarak iştahsızlık, kırgınlık, yorgunluk, ateş görülür.Isırık bölgesinde ağrı ve duyu kaybı görülür ki kuduza özgü ilk belirti budur. Daha sonra huzursuzluk, aşırı korku hali, saldırganlık, uykusuzluk, psikiyatrik bozukluklar ve depresyon ve bunlara eşlik eden öksürük, boğaz ağrısı, titreme, karın ağrısı, bulantı-kusma, görülebilir.
Nörolojik bulgular olarak Hiperaktivite , hayal görmeler, sara krizleri, tuhaf davranışlar, ense sertliği, hızlı ve sık nefes alıp verme, salya artımı ve felçler daha sonra ortaya çıkar.( Hiperaktiv ataklar ; karakteristik olarak 1-5 dakika süreyle ve aralıklı olarak görsel ve işitsel bir uyarı sonucu meydana gelmekte ve kendisini saldırganlık, kendi kendine ve etrafındakilere vurma, koşma, ısırma şeklinde göstermektedir)
Hastalığın tedavisi
kuduz şüphesi olan bir hayvan ısırdıktan sonra ısırılan yerden bol kan akıtılır. Sonra oksijenli suyla yıkanıp, tentürdiyot sürülür. Bu işlem sık sık tekrarlanır.
Mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilen ve gerek görülen vakalarda sabunla yıkadıktan sonra yara içine ve etrafına hesaplanan dozda “kuduz immün globulini” yada “kuduz serumu” (serumun enjekte edilebilen en fazla miktarı, hatta mümkünse tümü) enjekte edilmelidir. Eğer ısırık çok büyükse ve yaraya dikiş atmak zorunlu ise yara dudakları etrafına mutlaka kuduz serumu ve immun globulini uygulanarak dikiş atılmalıdır.
Temas sonrası yara bakımı ve kuduz serumu uygulamasından sonra aşılamaya geçilmelidir. Aşılamada mutlaka bağışıklama gücü yüksek, uygulaması kolay ve en önemlisi nörolojik yan etkileri olmayan hücre kültürü aşıları kullanılmalıdır. Ülkemizde hücre kültürü aşısı olarak HDCV (Human Diploid Cell Vaccine) ve VERO (Verorab) bulunmaktadır. Her iki aşının da bağışıklama gücü ve yan etki açısından hiçbir farkı yoktur. Üretimlerinde aynı aşı suşu kullanıldığı için birbirlerinin yerine kullanılabilirler yada zorunlu hallerde aşılamaya birisi ile başlayıp diğeri ile devam edilebilir. Sudan korkmanın sebebi, yutkunma kaslarının şiddetli ağrı vermesidir. Salyasını yutamayan hastanın ağzı köpürür ve sonunda felçlerle ölür.
Bulaşma yolları
Kuduz virusunun en önemli bulaşma yollarından birisi enfekte hayvan tarafından ısırılmadır. Bunun dışında hayvanların salyasının açık yara ile teması, virüsün bulaşıp uygun ortam bulması nedeniyle halen canlı kalabildiği cisimlerin deriden invazyonu ya da müköz membranlara teması sonucu da virüs insanlara bulaşabilir.
Korunma
Kuduz hastalığının hayvanlardan bulaşan bir hastalık olması nedeniyle korunmanın temel mantığı, kuduzun öncelikle evcil olanlar olmak üzere hayvanlarda kontrolü, dolayısıyla virüsün insanlara geçme olasılığını azaltmadır. Ancak bunun oldukça zor olması nedeniyle, kuduzun hayvanlarda kontrolü için yapılan faaliyetlerin yanı sıra insanların korunması da kesinlikle ihmal edilmemelidir. İnsanların korunmada tek silahı günümüz modern teknolojisi ile üretilen kuduz aşıları ve acil durumlar için purifiye kuduz serum ve immunglobulinidir.
SITMA
Sıtma tarihçesi
Sıtma parazitleri insanlık tarihinin başladığı zamandan beri var olmuştur.30 milyon yıllık fosiller o zamanlarda bile sıtma vektörü olan sivrisineklerin var olduğunu göstermektedir. Hastalığı ilk defa bildirenler Eski Mısırlılar'dır.
Belirtileri
Sıtmanın özelliği belirtilerin nöbetler halinde gelmesidir. Nöbet başlamadan birkaç gün önce halsizlik, neşesizlik, iştahsızlık, başağrısı, sırt ve bacak ağrıları olur. Nöbet, şiddetli titremeyle yükselen ateşle başlar, terlemeyle sona erer. Fakat ateşsiz vakalar da olabilir. Tersiyana ve quartanada titreme çok fazladır. Hastanın bütün vücûdu sarsılır, çeneleri birbirine çarpar. Nabız hızlanır, başağrısı, sinirlilik, kollarda ve bacaklarda ağrılar olur.Uzun süren durumlarda karaciğer ve dalak büyür, sarılık ve kansızlık gelişebilir. Solunum şikâyetleri ve hatta zatürre olabilir. Menenjit, şuur bulanıklığı, çeşitli felçler meydana gelebilir. Enterit sıcak iklimlerde sık olur. Dalak kendiliğinden yırtılabilir, iç kanama olabilir.
Tedavisi
Sıtmalı hasta devamlı yatakta bulundurulmalıdır. Kuvvetli besinler verilir. İlaç olarak ilk kullanılan kınakına kabuklarıdır. Bunları ilk kullananlar Güney Amerika’da Peruvia yerlileridir. Bunu ilk bildiren 1683’te Kontes dre Chinchone’dir. 1820’de bundan kinin elde edilmesi cihetine gidildi. İlk yapılan mepakrin idi, fakat yan tesirleri sebebiyle pek kullanılmadı. Daha sonra kinolon grubu ilâçlar geliştirildi ki, bunlardan klorokin hâlâ kullanılmaktadır.
Bu ilaçlar baskılayıcı ve tedavi edici olarak iki şekilde kullanılır. Primetamin, proquanil, klorakin baskılayıcılardandır. Düzenli şekilde alındıklarında parazitin insanda gelişip, çoğalmasını önler. Sıtmalı bölgeye seyahat edeceklerin bir hafta önceden bunlardan birini kullanmaları tavsiye edilir. Tedavi ediciler arasında klorokin, primakin ve kinin sayılabilir. Klorokin en etkilisidir. Alyuvarlar içindekilere etki etmesine rağmen karaciğerdeki sporozoitlere etki etmez. Cinsi üremeyi önler. Dokulardaki parazitlere primakin daha etkilidir. Bu ilaçlar uygun kombinasyonlarda ve özel ekipler tarafından hastalara bizzat uygulanmaktadır
Korunma
Sıtmayla mücadelede en önemli hususlardan birisi sivrisineklerle mücadeledir. Bunun için de en kıymetli yol anofel türlerini yok etmektir. Bu hususta dünyâda geniş çaplı ilk çalışma 20.yüzyıl başlarında Küba ve Panama bölgesinde başlatılmıştır. Bu eradikasyon (kökünü kazıma) neticesinde Küba’da 1899’da binde 999 olan hasta oranı 1908’de binde 19’a düşürülmüştür. 1939’da DDT’nin kullanılmağa başlanması başarıyı daha da arttırdı. 1946 yılında Dünyâ Sağlık Teşkilâtı sıtma eradikasyonunu geniş çaplı olarak ele almıştır.
DDT (Dichloro-diphenyl-trichloroethane) petrol içinde % 5 emülsiyon şeklinde evlere, ahırlara, kümeslere, püskürtülür. Yiyecekler, içecekler korunmalıdır. Bazı tip anofeller DDT’ye karşı direnç kazanmışlardır. Bu yüzden yeni maddeler araştırılmaktadır. Bunlarla beraber bütün su birikintilerinin, bataklıkların kurutulması, nehirlerin, akarsuların düzenlenmesi gerekmektedir.
Türkiye'de sıtma eradikasyon çalışmaları 1926’dan bu yana ciddi surette ele alınmış ve başarı elde edilmiştir. Bu konuda 4871 sayılı kknun, çalışmaları disiplin altına almıştır. Sıtma, ihbarı mecbûri bir hastalıktır. Sıtma mücadelesini, Sıtma Savaş Dispanserleri’nde özel eğitim görmüş ekipler ücretsiz olarak yürütmektedir.
1957’den sonra Dünya Sağlık Örgütünün planlı çalışmaları ve dünya genelinde girişilen sıtma savaşı, dünyâda yaygın olarak seyreden bu hastalığı, hastalığa yakalananların sayısını, ölüm oranını gün geçtikçe azaltmaktadır. Türkiye’de sıtmayla savaş SSYB’ye bağlı Sıtma Savaş ve Eradikasyon Teşkilatı tarafından yürütülmektedir.
Bu ciddi çalışmaların neticesi olarak 1970 yılında sıtma sayısı 1293 vak’aya kadar düşmüştür. Fakat “Sıtmayı ortadan kaldırdık” fikriyle çalışmaların bir ara duraklamasıyla, 1977’den sonra enfeksiyon sayısı birden artmış ve 28.849 kişi hastalanmıştır. Bu arada DDT’ye karşı direnç kazanan anofeller, hastalığı hızla yaymışlar, 1978’de 101.742 kişi hastalanmıştır. Bu tarihten sonra sıkı bir aşılama kampanyası başlatıldı. Hastalık tamamen yok edilemedi fakat hızlı yayılması önlendi. 1981’de ise bu rakam 53.403’tür. Türkiye’de daha çok Güneydoğu Anadolu, Çukurova Bölgesinde görülmektedir.
SITMADAN KORUNMANIN YOLLARI
Sıtmadan korunmak için, bu hastalığa neden olan faktörün yani sivrisineklerin ortan kaldırılması ya da üremesini engelleyici tedbirlerin alınması gerekir. Bu yöntem daha önceleri uygulanmıştır.
Fakat günümüzde sıtmadan korunmak için sıtma hastalarının bulunup tedavi edilmesi önem kazanmıştır. Erken tanı ve tedaviyle parazitlerin kaynağı yok edilmektedir.Ayrıca sinek ısırığından korunmak için (özellikle geceleri), sinek kovucu spreyler, sineğin ısırmasını engelleyecek kıyafetler tercih edilebilir. Amaç, sivrisineğin vücuda temasını önlemektir.
Sıtmanın görüldüğü yerlere seyahat edecek kişilerin seyahatin birkaç hafta öncesinden, seyahat sonrasındaki birkaç hafta boyunca sıtma ilacı alması gerekir. Bu şekilde sıtmadan korunmuş olur.
Sıtmanın yaygın olduğu yerler nüfüsun hızlı artış gösterdiği yerlerdir. Ayrıca kasaba ve kentlerin yavaş yavaş birleşmesi ile sıtma mikrobunu kontrol altına almak gittikçe güçleşmektedir. Bu yüzden sıtmaya olan duyarlılığın arttırılması, sıtma için gerekli ilaç ve malzemelerin yeterince bulundurulması şarttır. Bu yüzden devletin de sıtmaya yeterli bütçeyi ayırması gerekmektedir.